|
Konu: Namaz Hakkında - Hz. Mevlana'dan Salı Şub. 10, 2009 4:30 pm |
|
|
|
|
|
|
Ey imam, namaza başlarken Allâhu ekber demenin mânâsı şudur: “Allâh'ım, biz senin huzûrunda kurban olduk.” Kurban keserken Allâhuekber dersin işte, öldürülmeye layık olan nefsi kurban ederken de bu söz söylenir. O esnada beden İsmail, can da Halîl İbrahim gibidir. Can, bu semiz bedenin hevâ ve hevesini kesmek için tekbîr getirince Beden şehvetlerden, hırslardan kurtulur, namazda “Bismillahirrahmânirrahîm” demekle kurban olur gider. Namaz kılanlar, kıyâmette olduğu gibi, Allâh'ın huzûrunda saflar halinde dururlar, sorguya, hesap vermeye, yalvarmaya koyulurlar. Namazda gözyaşı dökerken ayakta durmak, kıyâmet günü dirilerek, kabirlerden kalkıp mahşer yerinde Allâh'ın huzûrunda ayakta durmağa benzer. Cenâb-ı Hakk; “Sana verdiğim bu kadar mühlet içinde ne yaptın? Ne kazandın, ve bana ne getirdin?” diyecek. Ömrünü ne ile, ne işlerle, ne gibi ibâdetlerle, ne iyilikler yaparak harcadın, bitirdin? Sana verdiğim rızkı, kuvveti, gücü ne ile yok ettin? Gözünün nûrunu nerede tükettin? Beş duygunu nerelerde kullandın? Gözünü, kulağını, aklını, irâdeni, bileğini, arşa ait olan bütün bu kuvvetlerini, neye, nerelere harcadın da onlara karşılık, bu dünyada neyi satın aldın? Sana kazma gibi, bel gibi el, ayak verdim. Onları sana ben bağışladım; onlar ne oldular?” Allâh'ın huzûrunda bunun gibi derde dert katan yüz binlerce haberler, sualler gelir. Namazda kıyamda iken, kula gelen bu sözlerden kul utanır, utancından iki büklüm olur ruküa varır. Utancından ayakta durmağa gücü kalmaz, ruküda: “Subhane rabbiye'l-azîm” diyerek Allâh'ın noksan sıfatlardan berî olduğunu söyler. Sonra o kula Hakk'tan ferman gelir; “Başını kaldır da sorulan sorulara cevap ver.” denir. Kul utana utana başını ruküdan kaldırır; fakat, dayanamaz; o günahkar, utancından yine yüz üstü yere kapanır. Ona tekrar; “Secdeden başını kaldır da, yaptıklarından haber ver.” diye ferman gelir. O bir kere daha utanarak başını kaldırır ama, dayanamaz yine yılan gibi yüz üstü düşer. Cenâb-ı Hakk; “Tekrar başını kaldır da söyle, yaptıklarını kıldan kıla, birer birer senden soracağım” diye buyurur. Allâh'ın heybetli hitabı, onun rûhuna te'sir ettiği için, ayakta duracak gücü kalmamıştır. Bu ağır yük yüzünden ka'deye varır, dizleri üstüne çöker. Cenâb-ı Hakk ise; “Haydi söyle, anlat.” diye buyurur. “Sana nimet vermiştim, nasıl şükrettiğini söyle; sana sermaye vermiştim, onunla ne kâr elde ettiğini göster.” Kul yüzünü sağ tarafına döndürür, peygamberlerin rûhlarına ve meleklere selam verir. Onlara niyâzda bulunur da der ki: “Ey mânâ pâdişahları, bu kötü kişiye şefaat edin, bu günahkarın ayağı da, örtüsü de çamura battı.” Peygamberler selam veren kula, derler ki: “Çâre ve yardım günü geçti, gitti. Çâre dünyada olabilirdi, orada hayırlı işler yapmadın, ibâdet etmedin, öğünler geçti. Ey bahtsız kişi, sen vakitsiz öten bir horoz gibisin; git, bizi üzme, bizim kalbimizi kırma.” Kul yüzünü sola çevirir, bu defa akrabalarından yardım ister, onlar da ona; “Sus.” derler. “Ey efendi, biz kimiz ki sana yardım edelim, elini bizden çek de kendi cevâbını Allâh'a kendin ver.” derler. Ne bu taraftan, ne o taraftan bir çâre bulamayınca, o çâresiz kulun gönlü, yüz parça olur. O herkesten ümidini kesince, iki elini açar, duâya başlar.“Allâh'ım, herkesten ümidimi kestim. Evvel ve ahir kulunun başını vuracağı, sığınacağı sensin; senin rahmet ve mağfiretine son yoktur.” Namazdaki bu hoş işaretleri gör de, sonunda, kesin olarak işin böyle olacağını anla... Aklını başına al da namaz yumurtasından civciv çıkar, yâni namazdan mânen yararlan, yoksa dane toplayan bir şey öğrenememiş kuş gibi, Allâh'ın büyüklüğünü düşünmeden yere başını koyup kaldırma.
"Ey Hak tâlibi can! Önce ambara giren fâreden kurtulma çaresini ara, ondan sonra buğday toplamaya çalış. Büyüklerin büyüğü olan, gönüllere gönül kesilen sevgili peygamberimizin; "Namaz ancak kalp huzuru ile tamam olur." hadisini hatırla da nefisten ve şeytandan kurtulmak için kalp huzuru ile namaza başla. Eğer ambarımızda, hırsız bir fâre bulunmasaydı, kırk yıllık ibâdet buğdayı nereye giderdi? Her gün azar azar da olsa, candan ve sevgi ile sâdıkâne yapılan ibâdetlerden, iyiliklerden hâsıl olan iç rahatlığı ve huzur neden gönlümüzde hissedilmiyor? Çakmak demirinden bir çok kıvılcım sıçradı. İlâhî aşkla yanan gönül onları çekti aldı. Fakat karanlıkta gizli bir hırsız var. Kıvılcımları söndürmek için üstlerine parmak basıyor. Dünyada mânevî bir çerağ uyanmasın diye, o karanlıktaki hırsız, kıvılcımları söndürüyor. Allah'ım, senin inâyetin, merhametin bizimle beraber oldukça, şeytandan, o alçak hırsız (nefs-i emmâre)den ne korkumuz olur? Sen, bizimle berâber olup, bizi korudukça, ayak altında yüz binlerce tuzak olsa da önemi yoktur."
"O kerem sahibi, namazda gizlenmiştir; gönül namazı kılan, kendini tamamıyla Allâh'a veren kuluna lütuf ve ikramda bulunur! O'nun affı ve mağfireti günaha şeref elbisesi giydirir de, böylece o günahı affedilmeye, ihsana, kurtuluşa vesile eyler, sebep kılar!"
"Bu namaz da, oruç da, hac da, Allâh yolunda savaş da hep insanın ezeldeki sözleşme inancının şahitleridir."
"Ben namazda Rabbim'e yönelirim; O'nun iltifatına alışmışımdır. 'Namaz gözümün nûrudur.' sırrı zuhur eder; gözlerim nûrlanır, içim açılır. Namazda, içimde duyduğum rahatlıktan, mânevî zevkten ötürü rûhumun penceresi açılır da, oradan vasıtasız olarak Allâh'tan haberler gelir, ilham gelir. Allâh'ın ilhamı, feyz yağmuru, rahmeti, nûru, ezeldeki kaynağımdan ve hakîkatimden gelir, penceremden evime girer. Penceresi olmayan bir ev, cehennem gibidir. Ey Allâh'ın kulu! Dinin aslı, temeli mânevî pencere açmak ve oradan tevhîd ve hidayet nûru alarak gönlü, gözü aydınlatmaktır. Yol açmak için ormana az kazma vur! Sen gel, himmet kazmasını nefis duvarına vur da gönle mânevî bir pencere aç!"
Hürriyet Allah’a kulluktur. Hür insan, Allah’a kul olandır. Nefsin ve şeytanın arzuları istikametinde hareket, yaradılış gayesine ters düşmektir. Nefsin perdelerini aralayıp veya ortadan kaldırıp Hakk’a vuslattır kulluk, O’nun huzurunda olmaktır. O’nsuz olan anlar köleliktir.
Hz. Mevlâna, “Mihrabı dost cemali olan kimse için, yüz çeşit namaz, yüz çeşit rüku ve secde vardır” der. Bu konuda Cenab-ı Hak: “Ne yana dönerseniz Allah oradadır” buyurmuştur. Resulullah da (sav): “Namaz mü’minin miracıdır.” buyurmuştur. Kulluk sadece cesetle değil, gönülle ibadet etmektir. Ezan sesleri kalbimin mescidine öyle muhrik gelir ki, onun tesiri ile gönül mabedimin kapısı aşk ateşiyle yanıyor. Hz. Mevlâna -kuddise sirruh- insanı Allâh'a vâsıl eden gerçek namaz hâlini ve bu duyguları namazın dışında da muhâfaza edebilmeyi şöyle anlatır: "Bize doğru yolu gösteren, bizi kötülüklerden alıkoyan namaz, beş vakitte kılınır. Halbuki âşıklar, daima namazdadırlar! O gönüllerindeki aşk, başlarındaki ilahî sevgi ne beş vakitle yatışır, ne de beş yüz bin vakitle geçer gider! "Beni az ziyaret et!" sözü, âşıklara göre değildir; gerçek âşıkların canları pek susuzdur! "Beni az ziyaret et!" sözü balıklara uyar mı? Onların canları, deniz olmadıkça yaşayabilir mi? Bu denizin suyu pek korkunçtur; ama, balıkların mahmurluğuna göre bir yudumcuktur! Bir an için ayrı düşmek, âşıka bir sene gibi gelir."
Hz. Mevlâna -kuddise sirruh- Allâh'ın huzûruna boş çıkmamak gerektiğini, geceleri yarın için hazırlık yaparak geçirmek gerektiğini ne güzel ifâde eder: "Dostların yanına eli boş gelmek, değirmene buğdaysız gitmeye benzer. Cenab-ı Hakk, mahşer gününde, halka; "Kıyamet günü için ne armağan getirdiniz?" diye soracak. Sizi ilk yarattığımızda olduğu gibi, eli boş, azıksız olarak, tek başınıza muhtaç bir halde geldiniz." diye buyuracak. "Haydi söyleyin kıyamet günü için, armağan olarak ne getirdiniz?" Yoksa, sizde dünyadan ahirete dönmek ve Allah'ın huzuruna çıkmak ümidi yok mu idi? Kur'an'ın kıyamet hakkındaki haberi, size boş mu görünmüştü? Kıyamet gününü inkar etmiyorsan, o dostun kapısına böyle eli boş olarak nasıl ayak atıyorsun? Azıcık olsun, uykuyu, yemeyi içmeyi bırak da Hakk'la buluşacağın zaman için bir armağan hazırla... Ey Hakk âşıkı, geceleri az uyuyanlardan, seher vakitleri günahlarının bağışlanmasını isteyenlerden ol. Ana rahmindeki çocuk gibi azıcık oyna, kımılda da sana, nûr gören duygular bağışlasınlar. Ana rahmine benzeyen, şu sıkıntılı, kasvetli, kederlerle dolu dünyadan dışarı çıkarsan, yer yüzünden daha geniş, daha ferah bir âleme çıkmış olursun. "Allah'ın yarattığı yeryüzü geniştir. Kulluk, ibadet edilecek yerleri çoktur." demişlerdir ya, işte o geniş yer, peygamberlerin gitmiş oldukları yerdir; mânâ âlemidir. O geniş sahada, gönül daralmaz. Yaş ağacın dalı orada kurumaz."
|
|
|
|
|
|
|